Girne, Kuzey Kıbrıs
Ormanların mücadelesi: Yangın sonrası doğa nasıl hayata tutunuyor?

Ormanların mücadelesi: Yangın sonrası doğa nasıl hayata tutunuyor?

Dünyada ve ülkemizde orman yangınlarının artması ile birlikte bu yangınların ardından doğanın nasıl hayata tutunacağı, bireysel ve toplumsal bazda neler yapılması gerektiği merak ediliyor. Pek çoğumuz sosyal medya üzerinden takip ettiğimiz bu süreci en kısa zamanda iyileştirmek adına araştırmalar yapıyor ve hayat dolu ormanlarımızı yeniden yeşillendirmek için çalışmalara bir an önce başlanmasını istiyoruz. Hepimiz sosyal medyanın bu tarz afet durumlarında oldukça etkili bir iletişim yöntemi olduğunun farkındayız. Ama maalesef bu güç, bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. 

Yangınların ardından canlanmak için mücadele veren doğaya destek olmak sadece ‘ağaç dikme çalışmaları’ndan ibaret değildir. Yangın bölgesinin toprağını, bitki örtüsünü tanımadan yapılan bilinçsiz çalışmalar, beklentilerin aksine bölgenin biyolojik çeşitliliğine ve ormanın gelecekteki bitki tür bileşimine büyük zararlar verebilir. Kısacası doğaya müdahale etmeden önce ekolojik bilgiye sahip olmak çok önemli.

Bu yazımızda, yangın ekoloğu Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu’nun araştırmaları ışığında; orman yangınları biyoçeşitliliği nasıl etkiler, yeniden tohumlama süreci nasıl olmalı ve canlılar yaşama tutunmak için nasıl mücadele verir konularını inceledik.

Orman yangınlarının ardından doğa nasıl hayata tutunuyor?

Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu’nun yangınların biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarından çıkan sonuçlar ise dikkate değer. Her bölgenin kendine özgü yangın rejimi geliştirdiğini gösteren bu çalışmalar, özellikle Akdeniz Havzası gibi orman yangınlarına sık sık maruz kalan alanlarda yetişen bitkilerin hayatta kalabilmek adına adaptasyonlar gösterdiğini ortaya çıkarıyor.

1970’li yıllardan bu yana doğal yangınlara izin verilen Yosemite Ulusal Parkı’nın Illilouette Havzasında araştırmalar yürüten Kate Wilkin ve ekibinin çalışmaları da benzer bir sonucu gözler önüne seriyor.

Çeşitli bir yangın geçmişi, daha fazla çiçekli bitki türünü destekleyebiliyor.

Yangın sonrasında toprak, örtü görevi görüyor.

Yangınla baş eden bitkilerin doğal olarak başvurduğu bir yöntem olan “sürgün” vermenin, birçok farklı müdahaleye göre daha etkili bir yenilenme yöntemi olduğunu belirten Tavşanoğlu; ülkemizde yetişen yabani zeytin, sandal, kermes meşesi ve mersin gibi maki türlerinin yangın sırasında yalıtıcı bir örtü görevi gören toprak sayesinde korunan tomurcukları yoluyla yangından birkaç ay sonra yeniden sürgün verdiğini dile getiriyor.

Bitkinin tüm toprak üstü biyokütlesi yansa da, aslında bitki yangın sonrasında ölmemiştir ve toprak altındaki organlarıyla yaşamaya devam eder. 

Toprağın bu yalıtıcı özelliği sayesinde çoğu bitki ve ağaç türleri Akdeniz Havzası gibi sık sık yangınlara maruz kalan coğrafyalarda yaşamlarını devam ettirme şansı bulabiliyor.

Doğrudan yangına adaptasyon yetenekleri ile bitkiler hayata tutunuyor.

Bazı bitkilerin tohum dağılması ve çimlenmesi ile doğrudan yangına adaptasyon yetenekleri geliştirdiğinin altını çizen Tavşanoğlu, bu çimlenmenin bazı bitkilerde yangın sıcaklığıyla veya yangından çıkan duman sayesinde uyarıldığını dile getiriyor.

Normal şartlarda tohumlar fiziksel uyku durumundadır ve toprak altında yıllarca bu halde beklerler. Yangından sıcaklığın etkisiyle içeri su ve hava girişi sağlanır. İlk yağışlı mevsimde de tohumlar çimlenir.

Bunların yanı sıra yaşama tutunmak için bazı bitkilerin tohum dağılmalarını geciktirmeleri ve yangın gibi bir olumsuz duruma karşı çimlenebilecek tohumlarını garanti altına almaları da söz konusu olabiliyor.

Yangınların ardından yeniden tohumlama ve restorasyon çalışmaları nasıl yapılmalı?

Tavşanoğlu, orman yangınlarının gerek doğal yollarla gerekse dışarıdan müdahale ile her yıl olabileceğini ancak küresel iklim değişikliğiyle birlikte büyüklüğünün arttığını söylüyor. Sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı paylaşımlarda da restorasyon çalışmaları hakkında yorumlarda bulunan Tavşanoğlu, dozerle toprağı sürüp ağaç dikme gibi uygulamaların ormanın gelecekteki bitki tür bileşimini değiştirdiğini ve biyolojik çeşitliliğe büyük bir zarar verdiğini vurguluyor.

Kuzey Kıbrıs ormanlarının yaklaşık %50’sini oluşturan çam türlerinin, başta Kızılçam olmak üzere, Akdeniz ormanlarında yaşayan bitkilerin sahip olduğu yangın uyarlanmaları sayesinde kendilerini yangından sonra yenileyebilme özelliği olduğunu söyleyen Tavşanoğlu, Akdeniz’de bir orman yangınından sonra ormanın yok olması söz konusu değildir. diyor.

Kızılçam, tohumlarını yangından korumak için bazı kozalaklarını yıllarca kapalı tutar. Yangından sonra birkaç hafta içinde bu kozalaklar açılır ve tohumları besin ve mineralce zenginleşmiş olan yanmış toprağa ulaşır. Bu tohumlar gelecek baharda karşınıza genç fideler olarak çıkar.

Tavşanoğlu bu sözlere ek olarak, yanan ormanlık alanlar için yangından hemen sonra ağaçlandırma çalışmalarının alanın sürülmesine neden olması ile bu bölgedeki ağaçlar da dahil olmak üzere birçok türden canlıyı kapsayan bir ekosistemin sürdürülebilirliğinin tehlikeye girebileceğini de vurguluyor.

Peki ne yapmalıyız?

Özellikle Çam türlerinin yaygın olduğu ormanlık alanlarda dolaylı restorasyon çalışmalarının o bölge için en uygun yöntem olduğunun altını çizen Tavşanoğlu, yangından sonra Kızılçam ormanlarında, yanmış dalları yere sererek Kızılçam tohumu takviyesinde bulunma gibi dolaylı restorasyon tekniklerinin uygulanması bu ormanların biyolojik çeşitliliğin korunarak yenilenmesi için en kullanışlı yöntem olduğunu belirtiyor.

Related Posts
Leave a Reply

Your email address will not be published.Required fields are marked *